Türkiye Cumhuriyeti Ankara’da kuruldu. Cumhuriyet’in Cumhuriyeti gazetemizin de kuruluş kararı yine Ankara’da alındı. Kurucu önderimiz Atatürk’ün, “Senin Yeni Gün, benim Hakimiyet-i Milliye fazlasıyla görevlerini yaptı. Şimdi Cumhuriyet’i savunacak bir gazete lazım. Adı da Cumhuriyet olsun” şeklindeki önerisini kurucumuz Yunus Nadi kabul etti. Yeni Gün bu yaklaşımla İstanbul’a Cumhuriyet olarak taşındı, bu kentte Cumhuriyet karşıtlarına karşı Cumhuriyet’i savundu.
Adını Atatürk verdi. İlk sayısında Yunus Nadi, bizlerin halen sadık kaldığı “gazetecilik anayasamızı” yazdı. “Cumhuriyet, Cumhuriyet’i, yaygın şekliyle demokrasiyi savunur…” ilkesini getirdi. Bu tarihten sonra Cumhuriyet çalışanları, Atatürk cumhuriyetini savunmayı görev bildi, buna inandı daima Anadolu Türk aydınlanmasından yana oldu.
ANKARA’DA GAZETECİLİK
Cumhuriyetin ilk yıllarında gazetelerin de gazetecilerin de tamamına yakını doğal olarak İstanbul’dadır. Nasıl ki büyükelçiler yeni Cumhuriyetin başkenti Ankara’ya gelmekte isteksiz davranmışlarsa, gazetecilerin de başkente gelmesi kolay olmaz. Ancak Atatürk, Ankara konusunda bir ödün vermeyi aklından dahi geçirmez ve her türlü kurumun başkente yerleşmesi kısa sürede gerçekleşir. Bu kapsamda bilinen gazetelerin yanı sıra Cumhuriyetin Cumhuriyeti de ilk başlarda başkentten haberleri önce muhabirleri aracılığıyla alır. Ardından yerleşik bürosuyla haber üretmeye başlar.
Bu anlamda Cumhuriyetin ilk Ankara Temsilcisi Mekki Sait Esen’dir. Cumhuriyetin başkenti Ankara, zaman ilerledikçe doğal olarak, siyaset, dış politika, ekonomi, sendikal yaşam ve kültür haberlerinin de başkenti olur. Ünlü yazarlar, şairler, tiyatrocular Ankara’dan çıkar, Cumhuriyetin başkentinde yaşar. Gazeteci büyüğümüz Esen’den sonra Cumhuriyet’in Ankara Temsilciliği görevini Ecvet Güresin, Kemal Aydar, Hasan Cemal, Yalçın Doğan, Ahmet Tan, Cüneyt Arcayürek, Mustafa Balbay, Utku Çakırözer ve Erdem Gül yapar.
BURADA GAZETECİ OLUNUR
Kuruluşundan beri Cumhuriyet, gazeteci yetiştirir. Türk basınının önemli isimlerinin yolu, İlhan ağabeyin deyimiyle “Türkiye’nin aydınlanma birikimi” olan Cumhuriyet’ten geçer. Cumhuriyet’te çalışmaya başlayan biri, basın sektörüne dağılmış birçok köşe yazarının geçmişinde, birlikte çalıştığı muhabirlerde mutlaka Cumhuriyet izi görür. Cumhuriyet’te başarılı muhabirler hep olur. Arşivdeki gazetelerin sayfalarını şöyle bir gözden geçirince manşetler, önemli haberler zihinlerde canlanır. Cumhuriyet bir ekoldür. Bir haber nasıl araştırılır, nasıl haber çıkarılır usta çırak ilişkileriyle öğrenilir. Geçmişten geleceğe deneyimler aktarılır. Güçlü bir kadrodur Cumhuriyet…
Türkiye’de gazetecilik mesleğinin en güçlü kaynağıdır aynı zamanda… Habercilikte iddialı olmaktır Cumhuriyet… Okuldur… Gençler gelir, gazetecilik öğrenir, gazeteci olur ve sonra yine gazeteci yetiştirir. Ve Cumhuriyetin değişmez özelliğidir bu…
BİR SEVDADIR
Bazılarında Cumhuriyet’te çalışmak bir sevdadır. Çalışma süreci biraz ilerlerse, artık “Cumhuriyetin çocuğu” olursunuz. Şu an gazeteyi yönetenlerin hepsinde bu özellik mevcuttur. Birbirleriyle konuşurlarken, başkalarının bazen ayrıntılarını anlayamayacağı şekilde iletişim kurarlar. Çünkü Cumhuriyet ailesinin gelenekleri bellidir, haberler ilkelere göre konuşulur, tartışılır, sayfalara taşınır ve gazete hazırlanır.
Bende Cumhuriyet sevdası üniversite yıllarında başladı. Okulu bitirir bitirmez, eski ADD Başkanı Arif Çavdar’a “Cumhuriyet’te çalışmak istiyorum” dedim. Beni işe Mustafa ağabey (Balbay) aldı. Cumhuriyet’te adım ilk kez Işık ağabeyin (Kansu) köşesinde Aydınlanmanın Ezgisi adlı dergiyi çıkaranlar arasında geçti. Gece muhabirliğiyle başladım. En büyük tutkumuz, İlhan Selçuk’u, Melih Cevdet Anday’ı bir gün önceden okumaktı. Attila İlhan’ın arka sayfadaki yazıları, edebiyatı, şiiri sevdirdi.
Faksın başında minyatür sayfaları beklerdik, haberimiz sayfalarda nasıl yer almış merak ederdik. Her geçen gün Cumhuriyet ailesinin içine biraz daha girdim. Ömrümün yarısından fazlasını, zamanımın çoğunu Cumhuriyet’te geçirdim. Cumhuriyet ön adımız, kimliğimiz oldu…
Öyle badireler atlattık, öyle olaylar yaşadık ki, hem tarihe tanıklık ettik hem de tarihi yazdık. Kışlalı Hocamızın katledilişinde olay yerine ilk gidenlerdendim. Mustafa ağabeyin, Ergenekon kumpasında gözaltına alınışında evinden emniyete kadar araçla eşlik ettim. Dönemden kaynaklı payımıza çokça hüzün düştü. Her seferinde inanç tazeledik. Hep şöyle düşünürüm: Cumhuriyet’te yaşadıklarım bir insan ömrüne sığmaz, birkaç ömür daha lazım.
Alev ağabeyin (Coşkun) verdiği varlık-yokluk mücadelesi sonucunda Ankara Temsilcisi olarak görevlendirildim. Cumhuriyet sevdamdı, sorumluluk üstlendim. Tüm yüreğimle inanıyorum, Cumhuriyet bilinci sonsuza dek yaşayacak. 100. yılında Cumhuriyet’te çalışmak, bu satırları yazmak büyük onur.
Darısı 200. yılında yazacaklara.